30 Mayıs 2012 Çarşamba

Ameliyat Sonrası / Zeytinyağlı Enginar

Herkese merhaba :)


Sabah sabah uyku tutmadı ve bende kalktım, balkonda bol köpüklü türk kahvemi yudumlarken aslında dün akşam yayınlamam gereken " Zeytinyağlı Enginar " hakkında post yazmaya karar verdim. :)


Çoğunuzun bildiği gibi 30 Mart 2012'de Crohn (Bağırsak daralması) Ameliyatı oldum ve bugün tam 2. ayımı doldurdum. Çok şükür şu anda gayet iyiyim ve kısa bir süre sonra bu konu hakkında bi yazı yazacağım için şimdilik uzatmak istemiyorum.


Ameliyatımın 1 hafta sonrası çiğ sebze, çiğ meyve, baharatlı yiyecekler v.s. hariç herşeyi yemeye başladım. Ve cerrahım özellikle zeytinyağlı sebzeler, ızgara et, tavuk balık ve sütlü tatlıları yememi önerdi. Ki, zaten bağırsak ameliyatında ilk 1 yıl çok önemliymiş.. Kendini tamamen toparlaması ve yenilemesi için bol proteine ihtiyaç duyarmış. Bundan dolayı evde de artık kahvaltı, öğle ve akşam yemekleri ayrıca ara öğünler bana göre düzenlenmeye başladı. Eskiden çok düzensiz ve sağlıksız beslenirdim ama artık işin ciddiyetini anlayınca (geç olsa da) dengeli ve sağlıklı beslenmeye karar verdim, zaten bağırsağım içinde gayet önemliymiş bu bahanem de var nasılsa yiyebildiğim kadar yiyorum artık :)


Eveeet, gelelim bugünün konusuna.. E, konumuz ameliyat sonrası dengeli ve sağlıklı beslenmek olunca dün akşam ameliyatımdan sonra ilk defa mutfağa girip yaptığım ama en önemlisi de sizin gözünüz, gönlünüzün bayram etmesi için Zeytinyağlı Enginarımı yayınlamak istedim :))




Hemen Zeytinyağlı Enginarımın tarifine geçiyorum;


Malzemeler;


-6 adet orta boy enginar
-500 gr.'a yakın bezelye
-1 adet havuç


Yapışılı; 


Havuçları yıkayıp kabuklarını soyduktan sonra küçük küpler halinde doğradım. Bezelye ve küp halinde doğradığım havuçları karıştırıp üzerine 1 küp şeker ve 1 tatlı kaşığı tuzu da ekleyip bir güzel elimde karıştırdım tekrar.. Karıştırdığım bezelye ve havuçları tencereye koyuyorum ve üzerlerine de yıkadığım enginarları ters kapatıyorum (şapka gibi).. 1 yemek kaşığı sızma zeytinyağı koyuyorum. 1 adet de limonun suyunu sıkıyorum ve enginarların üzerine çıkacak kadar su ekleyip pişirmeye bırakıyorum. Kaynamaya başlayınca ocağın altını kısıp, kısık ateşte suyunu çekene kadar tekrar pişirmeye devam ediyorum. 


Ben tencereden almak için enginarların birazcık soğumasını bekliyorum.. Servis tabağına aldığım zamanda üzerlerine dereotu koyuyorum.Ve Zeytinyağlı Enginarımız hazır. Afiyet olsun... :))




Bir sonraki postta görüşmek üzere
                                                        
                                                      Sevgilerimle Desire...

29 Mayıs 2012 Salı

Yazın Müjdecisi :)

Herkese merhaba :)


Havaların gidişatına bakılırsa bu yıl sanırım güneşi pek göremeyeceğiz gibi..


Bu sabah uyandığımda hava o kadar güzel ve berraktı ki ama bir anda grili bulutların istilasına uğradı yine masmavi gökyüzü :((


Akşam yine hava almak için balkona çıktığımda bir güzellikle karşılaştım :) 






Balkonumuzdaki kaktüsümün tüm bu olumsuz hava koşullarına rağmen yazı müjdeleyen bu görüntüsü içimin ısınmasına ve yüzümde hafif de olsa bir tebessüm oluşmasına neden oldu :)








Umarım çok yakında güneşli günleri de görürüz diyor ve beğeneceğinizi umut ediyorum..:)


Bu arada kaktüsüm baya bir bakımsız görünüyor, görmezden gelin :) en kısa zamanda saksı ve toprağını değiştiricem..


Bir sonraki postta görüşmek üzere, 


                                                         sevgilerimle Desire...

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Nars " Orgasm "

Herkese merhaba


Kendimi iyi hissetmişken hemen bir post yayınlamak istedim :)


Bugün sizlere tanıtacağım allığı duymayan bilmeyen kaldı mı bilmiyorum.. Nars deyince ilk akla gelen Orgasm allığı yorumlayacağım -kendimce- :)










Orgasm pembe şeftali tonlarına sahip içinde altın ışıltılar bulunan çok güzel bir allık.. Işıltılı dediğime bakmayın bu o bildiğiniz koca koca simler bulunan sürdüğünüz zaman sizi 
disko topuna döndüren bir ışıltı değil :) 


Gayet doğal yanağınıza sürdüğünüz zaman yüze anında aydınlık ve hoş bir görünüm veriyor. Tüm Nars allıkları gibi pigmentasyonu gayet yerinde ve kesinlikle toz toz olmuyor. Hemen hemen her ten rengine uyum sağlıyor.. Bu allığı kullanan iki arkadaşım var; birinde doğal şeftali tonunda dururken, bir diğerinde pembemsi duruyor. Bende ise; altın ışıltıları içinde barındıran doğal bir şeftali tonunda duruyor..






Ben Sephora'dan almıştım fiyatını hatırlamıyorum şu anda ama baya büyük bir ambalajı var ve uzun süre gidecek gibi görünüyor. Eğer bitirebilirsem tekrar alırım, çünkü aldığımdan beri tek kullandığım allığım Nars Orgasm oldu :)
Orgasm ile kıyaslanan benzer tonlarda bir çok allık var ama benim ilk aklıma gelen; Mac Springsheen oldu. Gerçi Mac Springsheen kabında daha turuncumsu duruyor denemediğim için yorum yapamıycam.. 


Bir sonraki postta görüşmek üzere.. Arayı bu kadar uzatmıycam söz !!! :)




                           Sevgiler Desire 







18 Mayıs 2012 Cuma

BİRİKENLER...


İçimde karalanmayı bekleyen yazılar birikti sanki yine…

Uzun zamandır bu duygu boşaltımını yapmadığımı fark ettim…



Hayat ne garip… o mu bizi sürüklüyor, biz mi onu belli değil…

Durup dışarıdan bakınca görünen o ki hayat bizi sürüklüyor… herkes birer yelkenli gibi kiminin hırsla yelkenlere dümene asılan bir kaptanı var, kimi de benim gibi kendini rüzgara bırakmış yorgun kırgın…

İçimde saklı kalanların yorgunluğu, yaşamak isteyip de yaşayamadıklarımın yorgunluğu, hayal kırıklıklarım, kalp kırıklıklarım, iyileşmeyen yaralarım…

Bazen diyorum ki içimden bırak kendini rüzgara… sal kendini uçsuz bucaksız denizlere… ama bir şey oluyor illaki bir kuş pisliyor kafama, bir dalga suratıma bir şaplak atıyor… kendini salmak, hele rahatlamak yok diyor sana…

Her sil baştan adımda, her yeni sayfada, istemediğim yazım yanlışları var, ama hayatın silgisi yok, karalasan da izi kalıyor o sayfada pis çirkin…

Hayal kurmak büyük bir zenginlik… ve buna göre ben oldukça fakirim… hayal kurma organım bozuldu, sanırım bu hayatın akışında fazla çalışmaktan… artık çalışmıyor…

Hiç aslında karşındaki kişiyle iletişim kurmanın sadece bir rastlantı olduğunu düşündünüz mü? Aslında asla kimse tarafından tam olarak anlaşılamadığınızı ve kimseyi tam olarak anlayamadığınızı… bu aralar aklımdan sıkça geçen bir şey bu… rastlantı eseri aynı moddaysanız aynı ruh hali ve akıl açıklığındaysanız, karşınızdaki ise anlamak istiyor ve gerçekten çabalıyorsa o zaman şanslısınız çünkü en fazla anlaşılabileceğiniz kişi karşınızda… ben böyle biriyle ve böyle bir ortamı yakalayamayalı oldukça zaman geçti… bazen ben anlatmadan anlaşılmayı bekledim, bazen karşımdaki anlamak istemedi… bazen de ben anlamak dinlemek istemedim…

Bunun bir başka yönü de önemsenmekten geçiyor… karşınızdaki ne kadar sizi önemsiyorsa, ilgileniyorsa, sizi o kadar daha fazla anlayabiliyor, çünkü bunu gerçekten istiyor…

...

Esme deli rüzgar başım dönüyor… sakin kal biraz yelkenleri indirelim… sakinliğin tadını çıkaralım… gece ve yıldızlar dalgaların şırıltısı uyutsun bizi…

Sakinliği dinginliği mutluluğu özledim, hayatın koşturmacası içinde hep sahip olunması beklenen şeylere sahip olmaya çalışmak için koşturmak, ve bir türlü onlara ulaşamamak… yüzünüze gelen o esintinin size ne getireceğini asla bilemiyorsunuz…

Bir gün biri hiç ummadığınız bir şey söyleyebilir sizin hakkınızda başka birine ve siz bunu o “başka” birinden öğrenirsiniz… işte fırtınanın başladığı nokta… artık ipin ucu kaçmıştır… çok farazi ve silik kaldı bu niteleme farkındayım… gerek yok… bunu yaşayanlar anlayacaktır beni…

...

Hayatı keşkelerle yaşamak en istemediğim şeydir aslında… yaşadığım her iyi veya kötü şeyin bana bir şeyler katması yönünden her şeyi pozitif görmeye eğilimli bir düşünce yapım olsa da, bunu yapmak her zaman kolay olmuyor… hayatınızın büyük bir kısmını kaplayan bir öğenin artık geride kalıp kekelerle anılması çabuk hazmedilemiyor sanırım… tanıdık bir duygu aslında, tanıdık bir hayalkırıklığı… ilk değil, son da olmayacak belli ki…

“zaman” her şeyin ilacıdır derler. Bence ilaç değil sadece üstünü örtüyor zaman, çekmecelerin arkalarına saklıyor, ilk anda göremiyorsunuz ama orada hala belli zamanlarda geliyor aklınıza orada olduğu ve sanki yeniymişcesine aklınızı kalbinizi ruhunuzu yeniden tetikliyor…

“Keşke”ler de işte hep o çekmece arkalarında kalanlar, minicik bir olay bile onu hatırlatacak yine canını yakacak birgün… bu keşkeler kemiriyor ruhumu beynimi kalbimi, geriye ise ne kalıyor benden… paramparça bir ben…

Ağlasam, haykırsam, bağırsam, çağırsam da görünmüyorum, canımı acıtanlar, her yerimi kırık dökük edenlere… nasıl bu görünmezliğe büründüm bilmiyorum… yolda yürürken bile sürekli bana çarparlar her ne kadar kendimi çeksem de… cidden görünmediğim fikrindeyim… yokum sanki.

Yokmuşum gibi…

LinkWithin 2

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...